Pazara gidiyorum, limon tezgâhta öyle bir parlıyor ki, sanırsın kuyumcu dükkânına girmişim. Tezgâhtar az kalsın “Altın bilezik mi, yarım kilo limon mu?” diye soracak. Ben de vatandaş olarak isyan ediyorum tabii: “Bu fiyatla limon mu olur kardeşim!”
Ama işin acayip tarafı şu: Pazarda limona kızan ben, ev sahibi olunca kiraya zam yapmayı da kendimde hak görüyorum. O zaman vicdan, adalet, merhamet nereye kayboluyor? Demek ki mesele limon değilmiş; mesele, işimize gelince haklı, başkasına gelince tok satıcı olmamızmış.
Market ayrı bir hikâye… Raflarda indirim görünce alışveriş arabasına on paket makarna atan biziz. Sonra da eve gidip televizyon karşısında “Millet aç, millet perişan!” diye ahkâm kesiyoruz. Yahu arkadaş, millet açsa birazını bırak da millet de alsın!
Trafikteyse tam bir tiyatro sahnesindeyiz. Hepimiz başrol oyuncusuyuz, kimse figüran değil. Kırmızı ışık? O başkaları için yanar. Yayaya yol vermek? Aman efendim, kim uğraşacak! Kornaya basmayı zaten milli spor haline getirdik. Bir gün olimpiyatlara “korna basma” dalı eklenirse, dünya şampiyonu oluruz.
Sonra akşam eve dönünce hep birlikte aynı repliği söylüyoruz: “Eğitim şart!” Evet, ama önce ilkokuldan başlamadan, kendi apartman kapımızın önünü süpürmekten başlamak lazım. Çünkü eğitim, sadece kitap okuyarak değil; çöpü yere atmamakla, sırada öne kaynamamakla, kiracına insaflı davranmakla, trafikte sabırlı olmakla başlıyor.
Ama biz ne yapıyoruz? Limonun kilosuna kızıyoruz, kiraya abanıyoruz; trafikte birbirimizi yiyoruz, sonra da “Bu toplum bozuldu” diyoruz. Sanki o toplum biz değilmişiz gibi.
Kısacası sevgili dostum, bu memlekette her şeyden önce ayna şart! Çünkü biz aynaya bakmadıkça, ne limon ucuzlar, ne kira düşer, ne de trafikte kavga biter.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet ÇANAK
Limonun Altın Değerinde Olduğu Memleket
Pazara gidiyorum, limon tezgâhta öyle bir parlıyor ki, sanırsın kuyumcu dükkânına girmişim. Tezgâhtar az kalsın “Altın bilezik mi, yarım kilo limon mu?” diye soracak. Ben de vatandaş olarak isyan ediyorum tabii: “Bu fiyatla limon mu olur kardeşim!”
Ama işin acayip tarafı şu: Pazarda limona kızan ben, ev sahibi olunca kiraya zam yapmayı da kendimde hak görüyorum. O zaman vicdan, adalet, merhamet nereye kayboluyor? Demek ki mesele limon değilmiş; mesele, işimize gelince haklı, başkasına gelince tok satıcı olmamızmış.
Market ayrı bir hikâye… Raflarda indirim görünce alışveriş arabasına on paket makarna atan biziz. Sonra da eve gidip televizyon karşısında “Millet aç, millet perişan!” diye ahkâm kesiyoruz. Yahu arkadaş, millet açsa birazını bırak da millet de alsın!
Trafikteyse tam bir tiyatro sahnesindeyiz. Hepimiz başrol oyuncusuyuz, kimse figüran değil. Kırmızı ışık? O başkaları için yanar. Yayaya yol vermek? Aman efendim, kim uğraşacak! Kornaya basmayı zaten milli spor haline getirdik. Bir gün olimpiyatlara “korna basma” dalı eklenirse, dünya şampiyonu oluruz.
Sonra akşam eve dönünce hep birlikte aynı repliği söylüyoruz: “Eğitim şart!” Evet, ama önce ilkokuldan başlamadan, kendi apartman kapımızın önünü süpürmekten başlamak lazım. Çünkü eğitim, sadece kitap okuyarak değil; çöpü yere atmamakla, sırada öne kaynamamakla, kiracına insaflı davranmakla, trafikte sabırlı olmakla başlıyor.
Ama biz ne yapıyoruz? Limonun kilosuna kızıyoruz, kiraya abanıyoruz; trafikte birbirimizi yiyoruz, sonra da “Bu toplum bozuldu” diyoruz. Sanki o toplum biz değilmişiz gibi.
Kısacası sevgili dostum, bu memlekette her şeyden önce ayna şart! Çünkü biz aynaya bakmadıkça, ne limon ucuzlar, ne kira düşer, ne de trafikte kavga biter.